DİĞER
“Ataç’ın 'edebiyat teorisi'yle sistemli bir ilişkisi yoktur. Belirli bir edebiyat ekolüne bağlı kalmak yerine çoğunlukla sezgilerine, öznel yargılarına, zevklerine; okuduğu kitaplardan, dinlediği müziklerden oluşturduğu sanat 'telakki'sine güvenir. Kendi döneminin modalarına, sanat alanındaki egemen yargılara cesurca karşı çıkıp Divan Edebiyatı’nı, alaturka musikiyi Türk kültür hayatından aforoz edildikleri 1930’lu yıllarda sahiplenmiştir.”
“Cengiz Sinan Çelik çeyrek yüzyıldır tutsak; Serdestan ise dışarıya saldığı güvercinler gibi; kelimeleri kanatlı olmaya özenli... Çelik de öncekiler gibi eski ozanların destan mirasına talip oluyor. Başka deyişle, ‘ölü geçmişin yaşayanlar üzerine çöken kâbusu’na da talip; şiirin olanaklarıyla onunla yüz yüze gelmeyi gelecek için yeni hayaller kurmayı deniyor.”
"Tarzları ve coğrafyaları farklı iki öykü kitabı: Tuğba Çelik’in Yolda Ansızın’ı ile Yedi Boş Ev, Samanta Schweblin’den. Birinin başlığında ev, birininkinde yol geçse de yollarımız eve çıkıyor, çünkü ev kendimizi attığımız, büyüttüğümüz, sevdiğimiz, öldürdüğümüz o tuhaf aile biriminin yerleşkesidir."
"Tanzimat’la beraber geldiğini kabul ettiğimiz heteronormatif ilişkilerin pratikte dışına çıkmayı başarabilmiş ve geç 19. yüzyılın iki queer şairi Çivizade Galip ve Mehmet Celal’in aşkları, yaşamları ve çarpıcı ölümleri..."
Pandemi, mülteciler, Ukrayna savaşı, küresel iklim krizi, yolsuzluk, politik gerginlik, artan ırkçılık ve ayrımcılık, ekonomik kriz, distopyalar… Bütün bu gergin gündemi biraz olsun unutup rahatlamanızı sağlayacak, seyahatte ve tatilde yanınızda gezdirebileceğiniz, neşeli ve sürükleyici bazı kitaplardan küçük bir derleme...
" Olay Mahalli sergisi doğal ve kültürel tahribatın boyutları hakkında düşünmeye ve eyleme geçmeye davet ediyor bizi. Hem Germen hem de Boran kontrol teknolojilerinin söylemsel taraflarına işaret ediyorlar. Her ne kadar teknolojik iktidar bu söylemi işletmeye, sızdırmaya çalışsa da, yaşamın kontrol edilemezliğini de akıl da tutmak gerek."
Cengiz Sinan Çelik'in şiir kitabı Serdestan, önümüzdeki günlerde Ayrıntı Yayınlarından basılacak. Sunuş yazısıyla kitaptan üç şiiri Tadımlık olarak yayımlıyoruz.
Adania Shibli’nin küçük ayrıntılarla ördüğü kısa romanı bir odaklanma şaheseri, sakin ve kahredici bir zulüm anlatısı.
“Edebiyattan bizi bir yere ulaştırmasını değil, yola düşürmesini bekleriz. Oradan dünyaya bakabilmeyi. Yoldan dünyaya baktığımızda, başkalarına ve kendimize de bakıyoruz demektir. Kuşkusuz yola da bakıyoruzdur oradan –yola bakmak da yola dahil–, öyleyse edebiyata da!”
"1970’li yıllarda Hürriyet gazetesindeki bir haberde Nâzım Hikmet ve Memet Fuat’ın yan yana fotoğrafları ve 'Şıp demiş babasının burnundan düşmüş' şeklindeki, Mehmet’i yok sayan manşetini unutamadığımdan, Sibel Oral’ın kitabında Türkiye’de Nâzım Hikmet’in oğlu gibi tanınmasına sessiz kalmasından ötürü Memet Fuat’ı kınadım. 45 yıl önce Nâzım Hikmet’in oğlu olmadığını beyan eden bir demecini yeni öğrendim. Dikkatimi çeken Pera Müzesi Müdürü Birol Özalp’a teşekkür ediyor, özür diliyorum."
“Polemik başlatmak, sansasyon yaratacak bir şeyleri gündeme getirmek gibi bir derdim olmadı. Kitap öyle bir kitap değil. Metni baştan sona okuyanlar bunu zaten anlayacaktır. Ben bir insanın hayatının peşine düştüm, bu yolculukta bana neler olduğunu da yazdım. Mehmet’i yazmak zordu, onun peşine düşen biri olmak da zordu.”
"Babamın yazdıkları hammadde, işlenmemiş mücevherlerdi. Bunları yeniden elden geçirmeli, akıcı bir roman haline getirmeliydim. Bu kadar zengin malzemenin kaybolup gitmesine kayıtsız kalamazdım. Üstelik bu benim ailemin tarihiydi; tanımadığım dedelerime bir vefa borcum olduğunu hissettim..."
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.